Bu Blogda Ara

29 Mart 2010 Pazartesi

haftasonu kaçamağı


Bu haftasonunu shrekle Karaburunda geçirdik. cuma işten biraz erken çıkıp alışveriş yaptık, ufoyu da arabanın arkasına koyup yola düştük. yazlık eylülden beri açılmamış olmasına rağmen gayet iyi durumdaydı, biraz havalandırıp biraz da süpürünce mis gibi oldu. Verandada oturduk, yürüyüş yaptık..
sabah kalkınca da doooru balık tutmaya... ama  maalesef  şans bizden yana değildi, tuttuğumuz tek balığı da tekrar yuvasına yolladık.işte bu da o şanslı balık


bunlar da güzel bir hafta sonundan kalan fotograflar..




bunlar bakmaya doyamadığım fotoğraflardan bazıları... yaz gelse de sadece bakmakla, fotoğraf çekmekle kalmayıp şu masmavi suların tadını yüzerek çıkarsak..

25 Mart 2010 Perşembe

yemekteyiz değil kusmaktayız

evet sonunda bu da oldu sadece show olsun diye birileri çiğ et yedi.. bu mudur türkiyenin geldiği son nokta.. hay allah sizi napsın rezil insanlar

martıların ayak izleri

evet farkındayım nerdeyse bir sonraki haftasonu geldi ama ben kart okuyucusunu ancak bulabildim:)

cumartesi günü sabah erkenden (yani saat 10da) hafif bir kahvaltı yapıp yola çıktık. amacımız balık tutmaktan çok uzun zamandır uzak kaldığımız denizle biraz haşır neşir olmaktı. müzik dinleyip sohbet ederek çeşme yolunu tuttuk. gördüğünüz resim çiftlikköyden.
çeşmede insan gerçekten denize bakmaya doyamıyor, ben de denizin fotograflarını çekmekten hiç sıkılmıyorum.

bu resim de pırlanta koyundan...yazın kalabalığının aksine şimdilerde bomboş, sakin, hatta deniz bile ılık, insan içine atlamamak için kendisini zor tutuyor. balık tutmak bahane denize bakmak şahane..


yukardaki resme de dikkatli bakarsanız martıların ayak izlerini görebilirsiniz...

22 Mart 2010 Pazartesi

rejimde ikinci gün..

dün oldukça iyiydi. oldukça deyişimin sebebini şu; hem spor yaptım hem az ve sık yedim taa ki akşam olup da shrek elinde votka bardakları ve yanınla cips kasesi ile gelene kadar...how i met your mother'ın son yayınlanan iki bölümünü ve twilight: new moon filmini izlerken hem alkolü hem cipsi biraz kaçırdım..
ama olsun moral bozmak yok. bugün sabahtan beri bir elma, bir tabak kabak çorbası, küçücük bir porsiyon da bakla yemeği yedim. az sonra da dün bahsettiğim jullian michaels ablayla workout yapacağım:)) hem dün internetten yine aynı ablanın yoga dvd sini de indirdim belki onu da yaparım. başlamadan kesin konuşmak istemiyorum malum 9. dakikada nefesim kesiliyor. hem şu an bütün kaslarım ağrıyor güya bitirirken gevşeme egzersizi de yapmıştım ama fayda etmedi.. evet evet hadi fiona üşenme erisin yağlar:))

21 Mart 2010 Pazar

With a men this is possible with God all things are possible




dün akşam shrekle bu filmi izledik, izlemeden önce çok yavaş, sıkıcı, bunaltıcı bir film olacağı konusunda ön yargılarım vardı, bir cumartesi gecesi izlemek için uygun bir film miydi acaba... ön yargılarımın aksine ilk dakikadan saran, hiç sıkmayan aksine rahatlatan bir filmdi. sandra bullock güzel oynamış ama oğlu sj rolündeki ufaklık da çok başarılıydı. genel olarak hristiyanlık çerçevesi içinde geçiyor film zira Sandra Bullock yani Leigh Anne Touhy boynundaki haç kolyeyi film boyunca hiç çıkarmıyor. ama bence bunların içinde önemli olan neye inandıkları değil ne yaptıkları hikayenin gerçek hayattan alındığı da düşünülürse bu denli iyi niyetli, iyi kalpli insanların olduğunu bilmek bazen ufak bir yardımın bir insanın hayatını değiştirebileceğini tekrar hatırlamak güzel.. kısacası film iyi zaman geçirmek, oscarlı bir oyunculuk görmek için ideal.






söylemeden geçemeyeceğim bir konuda kıyafetler; sandra bullock'un giydiği elbisenin mavisi, ayakkabıların ve çantaların renkleri çok hoşuma gitti. tabii bir de beyaz saat var; kolye gibi vazgeçilmez bir takıydı film boyunca, hemen bakalım:




markası toywatch fiyatı da 295 dolarmış. çok güzel değil mi?









biggest loser

                           yazamadım kaç gündür farkındayım ama bugün paylaşım patlaması yapmayı düşünüyorum.

önce bu sabahtan başlayalım malum; kış geldi geçti fiona kilolarına kilo kattı, göbek bağladı. ama artık buna bir dur demesi gerektiğinin farkında. o sebeple bu sabah işe bir bardak ılık su içmekle başlandı. ardından Jillian Michaels-30 Day Shred dvd sinin level 1'inin karşısına geçildi. ilk dakikalar  herşey güzeldi ama sona doğru şişman ve tembel fiona ''yo dayanamıycam çok yoruldum ben bırakıyorum'' demeye başladı. eli dvd kapatmaya gitti bir de ne görsün spor yapmaya başlayalı daha 9 dakika olmamış mı.. tabi fiona bunu gururuna yediremezdi. ölüyorum kalp krizi geçiricem şimdi diye sızlansa da 27 dakikalık program tamamlandı. ılık bir duşun ardından bir elma yiyen fiona şu an bu satırları yazarken bile hala çok yorgun.. ee bütün kış yediğin abur cuburları ve soğuğu bahane derek hareketsiz kalışının bir bedeli olmalıydı değil mi.. spora devam edilcek bakalım jillan hanım'ın dediği gibi 30 günde 9 kilo verilebilecek mi:)

17 Mart 2010 Çarşamba

everything is a gift of the universe












dün akşam izlenecekler listemdeki ilk filmi izledim:Precious: Based on the Novel Push by Sapphire. filmi izleyemediğim gibi hakkındaki yazıları da okumamıştım. fragmanından konusunu az çok tahmin etmiştim ancak işin tuhaf yanı afişine bile dikkatli bakmamış olacağım ki oyuncularının kimler olduğunu fark etmemişim. bunu neden söylüyorum film boyunca her gördüğüm sahnede yukarıdaki ablanın  ne kadar da maria carey'e benzediğini düşünüp durdum. içimden sürekli yo yo olamaz, daha ne neler, ne alaka deyip durdum  shrek güler diye bu kadın maria cerey'e benzemiyor mu bile demedim. meğer gerçekler tam da düşündüğüm gibiymiş.

filmin konusu hakkında birşey yazmak istemiyorum. işim gereği ben bu ve buna benzeyen olayları dinlemek ve yaşayanlara destek olmak durumunda olduğumdan malesef biraz kanıksadım galiba...

king dünyası

ikinci günümüze hediye kazanarak ve hediye kazanmanıza yardımcı olarak başlayalım.(keşke resimleri de nası ekleyeceğimi bilseydim herşey daha güzel olurdu:))

kingdünyası diyorki:

KİNG TAKİPÇİLERİNE MÜJDE... DÜZENLEDİĞİMİZ İLK YARIŞMAMIZA GÖSTERDİĞİNİZ İLGİYE TEŞEKKÜRLER. BİLDİĞİNİZ GİBİ KİNG'TEN THUNDERBİRD SAÇ KURUTMA MAKİNESİ KAZANAN YARIŞMACIMIZ NEŞE KILAVUZ OLMUŞTUR. KİNG EV ALETLERİ BU DEFA DA SİZLERE YENİ BİR YARIŞMA DÜZENLİYOR.YENİ YARIŞMAMIZ 11-18 Mart 2010 TARİHLERİ ARASINDA GEÇERLİ OLACAKTIR!




Blog üyelerine çekilişsiz, kurasız sürpriz hediyeler veriyor. Bayanların yanısıra bayların da katılabileceği bu yarışma bugüne kadar yapılan yarışmalara hiç benzemiyor. Kingdünyası.blogspot.com adresine üye olacak bir kişiye çekilişsiz ve kurasız Thunderbird Otomatik Döner Fırçalı Saç Kurutma Makinesi hediye... 1600-1800W’luk ısınma gücü, iki yöne otomatik dönen şekillendirici fırçası, serin hava ayarı, 3 ısı ve 2 hız ayarı bulunan Thunderbird’a ücretsiz sahip olmak için King blog’unu ziyaret etmeyi unutmayın.



King Dünyası’na adım atar atmaz şans kapısını aralayacak olan üyeler arasına sizler de katılın.



Hemen üye olun, hediyenizi kaçırmayın!



Kazananlar http://kingdunyasi.blogspot.com adresinde açıklanacaktır...



Çok kısaca yapılması gerekenler:

1.http://kingdunyasi.blogspot.com adresinde yer alan blogumuza izleyici olmak.

2.Blog sayfanızda kampanyamızı duyurmak.

3.www.king.com.tr'de yer alan King Ladies Club'a üye olmak

3.Üye olduktan sonra Ad, Soyad, Adres, Yaş, Meslek, E- Mail, Medeni Durum ve Gsm bilgilerinizi tam olarak doldurup kingdunyasi@gmail.com adresine yollamak.

YENİ YARIŞMACILARI BEKLİYORUZ..

16 Mart 2010 Salı

acı aşk

yoğun şekilde tez yazarak geçirdiğim son bir kaç aydan sonra, normal hayatıma yavaş yavaş geri dönüyorum. ilk iş olarak kaçırdığım filmleri izliyorum, ama bir yandan da gündemi takip etmeye çalışıyorum. örneğin dün, sinemada gösterildiği sırada izleyemediğim bir filmi; acı aşkı izledim. malum shrek bu tarz filmlerden hoşlanmaz. ben de onun eve geç gelmesini fırsat bilip geçtim bilgisayarın karşısına.. filmi izlerken çoğunlukla çok sıradan olduğunu düşünsem de bazı sahnelerde hmmm olmuş bu iş dedim. ama filmde en çok ne dikkatimi çeken ise, aynı mekanların tekrar tekrar kullanılması, defalarca aynı restoranda yemek yenmesi, her defasında aynı hastanenin aynı odasında kalınmasıydı. tabi bunlar bütçenin ne kadar kısıtlı zamanın ne kadar dar olduğunu düşündürdü.. malum film boyunca aylar geçti, yıllar geçti ama hiç kış gelmedi:))yine de iyi zaman geçirdim 1 saat 32 dakikanın nasıl geçtiğini anlamadım.

"eğer derse ki fuzuli, güzellerde vefa var
aldanma ki şair sözü elbette yalandır"

bu şiir de ne alaka diyorsanız filmi izleyin derim:))

merhaba blog dünyası

evet ben de blogumu yazmaya başlarken kimsenin okumamamsından korkuyorum. ama olsun kimse okumazsa ben okurum değil mi ya:))